Ana Sayfaya Dönüş



BÜYÜK ŞİRKETLER VE DEMOKRASİ

Emek Sineması yıkım projesini, ilk olarak basının konuya sessiz kaldığı, Beyoğlu Belediye Başkanı’nın ve Kültür Bakanı’nın çelişkili açıklamalarla konuyu bir sis perdesine soktuğu günlerde, Google Haberler araması sonucu basının belki en kıyısında köşesinde 11 Mart'ta yayınlanan bir haberde görmüştüm. Mehveş Evin adlı gazeteci konu hakkında en net bilgiyi alabileceğini düşündüğü Cinebonus sinema zincirinin sahibi Mars Entertainment'in CEO'su Muzaffer Yıldırım'ı aramış ve bir yazı yazmıştı.

Daha sonra gerek İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın, gerek Beyoğlu Belediye Başkanı Misbah Demircan'ın konuyu kamuoyuyla paylaşırken verdikleri mesajlarda, Emek Sineması’nın yanına cep sinema salonları geleceği anlatılıyordu. Zaten proje mimarı Kesgün de, projeyi açıklarken, sinema sektoründe tek başına bir büyük salonun iş yapmayacağını; Emek Sineması’nın tarihi süslerinin eklendiği kopyasına ek 10 cep salonu geleceğini söylemişti.

Kısaca proje hakkındaki haberlerde ve açıklamalarda Cinebonus'un sahibi Mars Entertainment'ın rolü ön planda görünüyor. Mars Entertainment'in çoğunluk hisseleri, ABD merkezli Colony Capital adında, 2010 yılı itibariyla 30 milyar dolarlık yatırım yöneten küresel bir özel yatırım şirketine ait. Her yatırım şirketi gibi Colony Capital'in nihai hedefinin de parasını karıyla alıp çıkmak olduğunu bizzat Mars Entertainment'ın CEO'su Yıldırım söylemiş 2009 yılında.

Yani Emek Sineması’nın yıkılmasında adı sıkça geçen şirketin Amerikalı yatırımcısı parasını alıp ülkemizden çıktığında, biz de yıkılmış ve orijinalinden çıkartılan bazı tarihi unsurların eklendiği kopya Emek Sineması’yla kalacağız. Hep adını duyduğumuz, “sıcak para” denen spekülatif yabancı yatırımlar bu sefer Emek'i yutacak.

Üstelik yandaki dilekçe çerçevesinde 6200'den fazla imzayla, Emek Sineması’nın yıkılmasına karşı ve sinemanın Türk ve dünya bağımsız sinemasına hizmet edecek bir film merkezi olması çerçevesinde birleştiği kamuoyu iradesi dikkate alınmadan.

ABD'de çoğu zaman sadece birkaç vatandaşın Kongre üyelerinin ofisine e-posta veya telefon yoluyla tepkisini göstermesi bile, konunun yeniden incelenmesi için yeterlidir. Kamuoyu iradesi büyük şirket lobilerinin etkisinden dolayı seçilmiş yöneticiler tarafından dikkate alınmazsa, o zaman tüketiciler ülke çapında boykot başlatarak şirkete tepkilerini demokratik olarak iletebilirler.

Bu tabloda şaşırtıcı olan, Emek konusunda söz söyleyebilecek dört farklı kamu merciinin, Kültür Bakanlığı’nın, Anıtlar Yüksek Kurulu'nun, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın ve Beyoğlu Belediye Başkanlığı’nın hep birlikte onay veya destek vermesi; kamuoyunun bu kadar sahip çıktığı, dünyanın ve Türkiye'nin dört bir yanında yaşayan Türklerin Türkiye'nin tüm müzelerinden yoğun bir sevgi bağıyla bağlı olduğu Emek Sineması’nın yıkımını bir demokraside görülmesi neredeyse imkansız bir tek seslilikle desteklemeleridir.

Yabancı şirketlerin çıkarlarını bu şirketlerden de büyük bir hevesle savunan bir zihniyetle mi karşı karşıyayız, diye düşünmeden edemiyor insan.

Tabii bu noktada yabancı şirketlerin hepsinin aynı olmadığını söylemek gerekir. Siz hiç yabancı bir otomobil fabrikasının kısa vadeli bir planı olduğunu duydunuz mu? Ama maalesef bugün ülkemizde geçerli kılınan tek ideoloji, pek çok ülkede olduğu gibi gerçek yatırımı değil kısa vadede ne pahasına olursa olsun maksimum kazancı hedefleyen küresel bankaların ve yatırım şirketlerinin yönettiği, insanları önce sahte bir gelir artışıyla heveslendiren ama gerçekte hızla yoksullaştıran bir ideolojidir.

Basında ismi geçen diğer şirket, Turkmall ile Hollandalı Multi Bv ortaklığı olan Multi Turkmall'du. Multi Turkmall 16 Nisan'da bir açıklama yaparak konunun, alışveriş merkezleri inşa eden, Turkmall şirketinin sorumluluğunda olduğunu ve şirketlerinin Turkmall'un CEO’luğunu üstlenen Levent Eyüboğlu ile de 01 Nisan 2010 tarihinden başlayarak bir ilişkisi kalmadığını belirtti.

Maalesef Emek Sineması’nın özelleştirilmesini ve yıkımını öngören proje, "elde avuçta ne varsa satalım" zihniyetinin devamı olarak görünmektedir. Bir an düşünün, eşsiz devlet adamı Atatürk'ün önderliğinde kurulan Cumhuriyetimizin ilk yıllarında milletimizin Osmanlı'nın borcundan başka hiçbir şeyi yoktu; herşeyi sıfırdan yaratmak zorundaydık. Bugün ise ülkemizde yetişmiş işgücü, üretim imkanları, teknoloji açısından bolluk varken, akla ilk gelen, koruma ve yenileme yerine satış ve yıkımdır. Komşumuz Yunanistan bu evrelerden yıllar önce geçmiş, piyango gelirlerine kadar herşeyini satmış, ama ülke olarak batmaktan kurtulamamıştır. Bu acılı süreç bugün hepimizin gözleri önünde sürmektedir Yunanistan'da.

Dilekçemiz, açık bir biçimde “Biz sinemaseverler ve Türkiye'nin kültürel mirasına sahip çıkanlar” diyor. Bunun en güzel örneğini 18 Nisan Pazar günü yapılan Emek sinemasına destek yürüyüşünde "Çarşı Emek'in Yıkılmasına Karşı" pankartı açan Beşiktaş Çarşı Grubu gösterdi; Cumhuriyetimizle nerdeyse yaşıt (1924) Türkiye'nin ve İstanbul'un kültürel mirası olan tarihi Emek Sineması’na destek vermeleri sevindiriciydi. Fenerbahçeli olarak Fenerbahçelilerin bu kültürel mirasımıza sahip çıktığını biliyorum, ve tabii Galatasaraylıların da komşularına sahip çıktıklarını tahmin edebiliyorum. Bu durumun, İstanbulluların kentlerinde konuk olarak yaşamaktan vazgeçmeye başlamasının müjdesi olduğunu umuyorum.

Dilekçemiz yalnızca geçmişimize sahip çıkmıyor, sinemamızın geleceğine de yeni bir sayfa açıyor.

Mehmet Kurtkaya