Ana Sayfaya Dönüş

6 Kasım, 2010

RADİKAL ÇELİŞKİ


Emeksever Şule Ateş Facebook sayfamıza önemli bir yazının linkini eklemiş: Almanya'nın Emek sineması nasıl kurtuldu?

"'Seyirci gelmiyor' ve 'artık çağdışı' gibi gerekçelerle alışveriş merkezine dönüştürülmek istenen Lichtburg bugün Almanya'nın en önemli sineması. Sinemanın harabeden 'mabet'e dönüşünün arkasında ise güçlü bir kadın var..." şeklinde başlıyor yazı.

Türk sineması haftası çerçevesinde Essen kentindeki Lichtburg sinemasına giden Türk sinemacılar, sinemaya girince burası aynı Emek demişler.

1928'li Lichtburg Almanya'nın en büyük sinemasıymış. 1924'lü Emek, Türkiye'nin en büyük sineması. Kaderleri de tipatıp aynı görünüyor, Marianne Menze'nin imza kampanyası ve çabalarına kadar. Bugün Almanya'nın hatta Avrupa'nın en önemli sinemalarından biri olmuş Lichtburg.

Yalnız, Türkiye'dekinin tam aksine, Almanya'da sinema dünyası, belediye, hükümet ve medya, sinemayı kurtarmak isteyenleri hem dinlemiş hem de onlara destek olmuş.

Yazıyı okurken Almanya'daki demokrasiyse, bu durumda bizdeki de demokrasinin tam zıttı olmuyor mu diye düşünmeden edemiyorum. Maalesef yazar radikal bir tutumla bu çelişkiye hiç dikkat çekmiyor.

Fakat yazıda demokrasi dersinden başka bir ders daha bizi bekliyor.

Aynen şöyle devam ediyor yazı: "Menze, bir kez daha sesleniyor kalkarken: “Siz sadece protesto ediyorsunuz sanırım, proje de üretmelisiniz!” Projemiz yok, evet. Belki de daha önemlisi bir sinemaya hayat veren Marianne Menze’miz yok."

Menze'nin söylediğine aynen katılıyorum, proje şart. Ancak yazıdaki bu cümleler çakma entellektüel medyaya hakim olan okumuşların halinden bir örnek de ortaya koyuyor:

SİYAD üyesi sinema yazarı Şenay Aydemir'e göre bizde Emek Sinemasını Yaşatalım kampanyasını başlatan sinemaseverler yok. Keşke bir bayan Menze'miz olsa, di mi? Bizde sadece protesto var tabii. Ona göre en başından beri Emek Film Merkezi talebiyle yola çıkan 6700'e yakın imzalı film merkezi projesi yok, çünkü öyle projeleri yalnızca AB'liler düşünür!

Holding radikalinin kültür sayfasındaki bu yazıyı görünce şaşırmıyorum, cevap yazıyorum.

Mehmet Kurtkaya