Ana Sayfaya Dönüş



3 Ağustos 2010

Sinemanın Zincirli Hali


Turkiye'de iki sinema zinciri var. Eğer bir film bu zincirlerden birinde gösterilmiyorsa görme şansınız çok az. Bu yalnızca sinemada film seyretmek isteyenler için değil, sinemanın özgürlüğü ve geleceği açısından bakanlar için de iki gazetesi veya iki televizyon kanalı olan bir ülkede yaşamaktan çok farklı değil.

Bu durumu süpermarketlerin bakkalları piyasadan çıkartmasına benzetiyor bazıları. Bundan daha yanıltıcı bir benzetme olamaz ama kabul edelim piyasa sözcülerinden başka türlü bir yanıt beklemek de hayalcilik olur.

Bakkalda olan herşeyi süpermarkette bulabilirsiniz, peki bu zincirlerde bağımsız sinemanın, sinema sanatının filmlerini görme şansınız nedir?

Kandırması kolaylara verilecek cevap hazır: internetten indiriliyor, zaten kaç kişi seyredecek ki bağımsız filmi, sinema sanatını? Hızlı yaşayan tüketim toplumu olduğumuza göre insanlar hızla heyecanlandıran, hızla güldüren filmler istiyor. Tabii ki bunları söyleyenler yalancılardan daha zararlı yarım doğrucular.

Film enflasyonu yaşanan günümüzde artık pek çok filmin en önemli masraf kalemi pazarlama. Yani siz bin dolara film çekseniz de bir milyon dolara film çekseniz de pazarlama için harcamanız gereken rakam üç aşağı beş yukarı aynı. Hangisini pazarlamayı tercih edersiniz o zaman, riskli olanı mı yoksa gişe garantili formül filmini mi? Peki bu formül filmleri ister Hollywood, ister yerli komedi olsun sonuçta bir alışkanlık yaratmıyor mu seyircilerde? Para nasıl kendi tüketicisini yaratıyorsa, kendi seyircisini de yaratmıyor mu bu yumurta-tavuk sarmalında?

Açıktan veya çaktırmadan reklamlı, promosyonlu pazarlamayı bir kenara bırakalım, bir filmi sadece ve sadece etkin bir biçimde duyurmak bile ne zor aslında.

Sinema yazarları geliyor aklınıza ama hem onların etkisi sınırlı hem de Emek Sinemasını Yaşatalım süreci gösterdi ki piyasaya teslim olanı az değil. Aldığınız gazetede/dergide okumaya değer bir sinema yazarı varsa ve söz konusu filmi diğerleri arasından seçip yazdıysa ancak o zaman duyarsınız bir filmi. Bağımsız sinema siteleri, Sinemayadair gibi üniversite sinema kulüplerinin siteleri çok önemli ama sitelerin sinemaseverlere erişimi henüz yeterli seviyede değil.

Kısaca bir filmin sadece duyurulması bile zor iş.

İşte bu noktada parayla yükseltilen pazarlama duvarlarına karşı, film seyretme özgürlüğünüzü koruyacak tek alternatif kalıyor: sizin adresini bildiğiniz, film seçimine güvendiğiniz mekana kendi isteğiniz ve çabanızla gitmeniz.

Böyle bir mekan da var aslında. Daha doğrusu mekanlar var. Film festivalleri var!

IKSV Uluslararası Istanbul Film Festivali ilk akla geleni. Ama bu kadar bilinmesine rağmen bu festival bile her sene ciddi tanıtım yapıyor. Festivaller şirketlerin pazarlama makinesine alternatif oluşturuyor ama senede sadece birkaç hafta. Ve seansını yakalayabildiğiniz filmler için.

Kısaca sinema sanatı ve özellikle bağımsız sinema için kalıcı bir adres şart. Bu yalnız Türkiye değil dünya sineması için önemli, Türkiye'deki kadar sahipsiz olmasa da dünyada da bağımsız sinema sanatı zorda.

Türk ve yabancı sinemacıların, özellikle yeni yönetmenlerin kayda değer eserlerinin dünya prömiyerleri ve galalarla dünyaya duyurulabilmesi için, uluslararası festivallere merkez olması için, klasiklerin beyaz perdede izlenebilmesi için, sinemanın bağımsızlığına bir küçük pencere açabilmek için, sinemanın adresinin belli olması için, talebimiz:

Emek Film Merkezi !

Mehmet Kurtkaya